Avrupa Birliği’nin çevre politikası, kirliliği ortadan kaldırmayı, azaltmayı ve önlemeyi, doğal kaynakların, ekolojik dengeye zarar vermeyecek biçimde kullanılmasını temin ederek sürdürülebilir kalkınmayı sağlamayı, çevresel zararın kaynağında önlenmesini ve çevreyi korumanın diğer sektörel politikalarla (enerji, ulaştırma v.b.) entegrasyonunu güvence altına almayı amaçlamaktadır. Avrupa Topluluğu'nu ekonomik ve parasal birliğin yanı sıra siyasi bir birlik haline getirerek Avrupa Birliği’ni kuran ve 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Anlaşmasıyla çevre alanına "politika" statüsü verilmiştir.
Avrupa Birliği’nin çevre politikasının temel ilkeleri, “kirleten öder”,”bütünleyicilik”, “yüksek seviyede koruma”, “kaynakta önleme”, “önleyicilik” ve“ihtiyat”tır. Avrupa Birliği’nin çevre politikasının gelişiminde, 1973 yılından bu yana hazırlanan Çevre Eylem Programları oldukça etkili olmuştur: 6. Çevre Eylem Programı 7. Çevre Eylem Programı 6. Çevre Eylem Programı’nın süresi 2012 yılı Temmuz ayında dolmuştur. 31 Aralık 2020 tarihine kadar geçerli olması öngörülen 7. Çevre Eylem Planı kapsamında aşağıda sıralanan öncelikli hedefler belirlenmiştir.
- Doğal sermayesinin korunması, muhafaza edilmesi ve güçlendirilmesi, - Kaynak-verimli, yeşil, rekabetçi düşük karbon ekonomisine geçişinin sağlanması, - Vatandaşların sağlık ve refahının çevre ile ilgili risklere karşı korunması,
- Çevre mevzuatının uygulanmasının geliştirilmesi, - Çevre mevzuatına yönelik bilgi ve deneyimin artırılması,
- Çevre ve iklim politikaları için gerekli yatırımın sağlanması,
- Çevrenin diğer politika alanlarına entegrasyonun ve politikalarda tutarlılığın sağlanması,
- Şehirlerin sürdürülebilirliğinin güçlendirilmesi, - Birliğin uluslararası çevre ve iklim sorunları konusundaki etkinliğinin güçlendirilmesi. 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile çevre, AB ile üye ülkeler arasında paylaşılan yetki alanlarından biri olarak kabul edilmiştir. Lizbon Antlaşması uyarınca, Birliğin çevre politikası, aşağıdaki hedeflerin takibine katkıda bulunur:
- Çevre kalitesinin muhafaza edilmesi, korunması ve iyileştirilmesi, - İnsan sağlığının korunması,
- Doğal kaynakların basiretli ve rasyonel biçimde kullanılması,
- Bölgesel veya dünya çapındaki çevre sorunlarının ele alınmasına yönelik uluslararası düzeydeki tedbirlerin teşvik edilmesi ve özellikle iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi.
FASLIN KAPSAMI :
AB Çevremüktesebatı yatay konuların (çevresel etki değerlendirmesi (ÇED),stratejik çevresel değerlendirme (SÇD), çevresel sorumluluk, çevresel bilgiye erişim) yanında, hava kalitesi, su kalitesi, atık yönetimi, doğa koruma, endüstriyel kirliliğin kontrolü, kimyasallar, gürültü ile iklim değişikliği alanındaki düzenlemeleri kapsamaktadır. Ayrıca bu alandaki müktesebat birçok uluslararası sözleşmeyi de içermektedir.
AB Çevre Müktesebatına uyum ve uygulama ciddi bir yatırım gerektirmektedir. AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi (UÇES) (2007-2023) Türkiye’nin, AB’ye katılımı için bir ön koşul olan, AB çevre müktesebatına uyumun sağlanması ve mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması amacıyla ihtiyaç duyulacak teknik ve kurumsal altyapı, gerçekleştirilmesi zorunlu çevresel iyileştirmeler ve düzenlemelerin neler olacağına ilişkin detaylı bilgileri içermektedir. , Bu doğrultuda UÇES kapsamında, Türkiye’de başta su, atık, hava, endüstriyel kirliliğin kontrolü, doğa koruma ve yatay sektörler olmak üzere çevre konusunda öncelik verilen alanlara yönelik amaç, hedef, strateji ve gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler ortaya konulmuştur. Bu çerçevede AB’ye uyum için yapılması gereken çevre yatırımlarının maliyeti (kimyasallar ve gürültü sektörleri hariç) yaklaşık 59 milyar Avro olarak hesaplanmıştır. Çevre alanında ihtiyaç duyulan söz konusu yatırımların yüzde 80’nin kamu sektörü, yüzde 20’sinin ise özel sektör tarafından yapılması öngörülmüştür. UÇES'in güncellenmesi çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sürdürülmektedir. Çevre faslının düzenlediği temel alanlar ve bunlara ilişkin temel AB mevzuatı aşağıda belirtilmiştir:
Yatay mevzuat, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ve çevresel bilgiye erişim gibi konularını içermektedir. 2011/92/AB sayılı ÇED Direktifi, çevre ile bağlantılı resmi veya özel projelerin insan, bitki, hayvan, toprak, hava, iklim, maddi varlıklar, kültürel miras üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerinin belirlenmesini ve değerlendirmesini gerektirmektedir. 2001/42/AT sayılı SÇD Direktifi ise, plan ve programların çevre üzerindeki olası önemli etkilerinin değerlendirilmesi ve mümkün olan en az düzeye indirgenmesi veya ortadan kaldırılması konularının ele alındığı bir süreci belirlemektedir.
2003/4/AT sayılı Çevresel Bilgiye Erişim Direktifi ise, çevresel bilgiye erişim hakkı ile ilgili şartları ortaya koyarken, çevresel bilginin erişilebilir olması ve halka duyurulması ile ilgili konuları düzenlemektedir. Hava kalitesi başlığı altında, 2008/50/AT sayılı Hava Kalitesi Çerçeve Direktifi ile ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılması, uçucu organik bileşiklere (VOC) ilişkin emisyonlar ve yakıt kalitesi ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Hava Kalitesi Çerçeve Direktifi, tüm kirleticiler için ortak metotlar vasıtası ile hava kalitesinin değerlendirilmesine, izleme gereklilikleri ve metotlarına, temiz hava plan ve programlarına ilişkin kurallar getirmektedir. Su kalitesi konusundaki mevzuatın temelini, 2000/60/AT sayılı Su Çerçeve Direktifi ile bağlı direktifler oluşturmaktadır.
Su Çerçeve Direktifi, entegre havza yönetimi ve halkın karar alma süreçlerine katılımı esasına dayalı olarak, Avrupa Birliğindeki tüm su kütlelerinin kalite ve miktar açısından korunmasını ve iyileştirilmesini öngören temel yasal düzenlemedir. Atık yönetimi alanındaki temel düzenleme 2008/98/AT sayılı Atık Çerçeve Direktifi’dir. Çerçeve Direktifte atık yönetimi hiyerarşisi tanımlanmıştır. Atık yönetimi hiyerarşisine göre, atık yönetimi stratejileri öncelikle atıkların oluşumunun kaynağında önlenmesine odaklanmalıdır. Bunun mümkün olmadığı hallerde, atık malzemeler yeniden kullanılmalı, yeniden kullanılamıyorsa geri dönüştürülmelidir.
Geri dönüştürülmesi mümkün olmayan atık malzemeler ise geri kazanım (örneğin enerji geri kazanımı) amacıyla kullanılmalıdır. Atıkların yakma tesislerinde veya düzenli depolama sahalarında güvenli şekilde bertaraf edilmesi atık yönetimi hiyerarşisinde en son seçeneği oluşturmaktadır. Atık başlığı altında Çerçeve Direktifin yanı sıra, atıkların düzenli depolanması, atıkların taşınımı, ve özel atıklar (pil ve akümülatörler, ömrünü tamamlamış araçlar, atık elektrikli ve elektronik eşyalar, ambalaj ve ambalaj atıkları gibi) konularına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Doğa koruma konusundaki AB müktesebatında 2009/147/AT sayılı Kuş Direktifi ve 92/43/AET sayılı Habitat Direktifi önemli ve önceliklidir. Söz konusu direktifler, korunan alanların (özellikle Natura 2000 alanlarının) belirlenmesine yönelik hükümleri ve tüm sektörlerdeki uygulamalarda göz önüne alınması gereken öncelikli koruma tedbirlerini içermektedir. Bu sektör altındaki diğer önemli konulardan biri ise, 99/22/AT sayılı Yabani Hayvanların Hayvanat Bahçelerinde Barındırılması Direktifi'dir. Endüstriyel kirlenmenin kontrolü ve risk yönetimi başlığı altında yer alan temel düzenlemeler 2010/75/AT sayılı Endüstriyel Emisyonlar Direktifi ve 96/82/AT sayılı Tehlikeli Maddeler İçeren Büyük Kaza Risklerinin Kontrolüne İlişkin Direktif (SEVESO II)’tir, Endüstriyel Emisyonlar Direktifi kapsamında, entegre izin sistemi ile kirliliğin üretim sürecinde önlenmesi, üretim sonucu oluşan kirliliğin kontrolü, mevcut en iyi teknikler (BAT) ve halkın katılımı hususlarını düzenleyen 2008/1/AT sayılı Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Direktifi’nin (IPPC) diğer 6 sektörel direktif ile yeniden şekillendirilerek tek direktif haline getirilmesi hedeflenmiştir. Söz konusu 6 sektörel Direktif, Büyük Yakma Tesisleri Direktifi (2001/80/AT)(LCP), Atık Yakma Direktifi (2000/76/AT)(WID), Solvent Emisyonları Direktifi (1999/13/AT)(SED), Titanyum Dioksit Sanayisinden Kaynaklanan Atıklara İlişkin 3 Direktif (78/176/AET, 82/883/AET, 92/112/AET) olarak belirlenmiştir.
Bu bağlamda, 2010/75/AT sayılı Endüstriyel Emisyonlar Direktifi ile, 2001/80/AT sayılı Büyük Yakma Tesisleri Direktifi haricindeki diğer Direktifler 7/1/2014 tarihi itibarı ile yürürlükten kalkmış olup, 2001/80/AT sayılı Direktif ise 1/1/2016 tarihi itibarı ile yürürlükten kalkacaktır. Kimyasallar alanındaki önemli düzenelmeler, 1272/2008/AT sayılı Madde ve Karışımların Sınıflandırılması, Etiketlendirilmesi ve Ambalajlanması (CLP) Tüzüğü ile 1907/2006/AT sayılı REACH (Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması) Tüzüğü'dür.
Bu başlık altında ayrıca, kimyasalların ihracatı ve ithalatı, kalıcı organik kirleticilerin sınırlandırılması, deney hayvanları ile biyosidal ürünlere ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Gürültü alanında, çevresel gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimine ilişkin 2002/49/AT sayılı Çevresel Gürültü Direktifi bulunmaktadır.
Direktif kapsamında, yerleşik nüfusu 250.000’den fazla olan yerleşim alanları, yılda 6 milyondan fazla aracın geçtiği ana kara yolları, yılda 60.000 den fazla trenin geçtiği ana demir yolları, yılda 50.000 den fazla hareketin gerçekleştiği hava alanları için stratejik gürültü haritalarının hazırlanması ve gürültü eylem planlarının oluşturulması gerekmektedir. İklim değişikliği konusunda sera gazlarının emisyonunun izlenmesi, emisyon ticareti sistemi ile, emisyon ticareti sisteminin dışında kalan sektörlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması (406/2009/AT sayılı Çaba Paylaşım Kararı), karbon yakalama ve depolaması, F-gazlarının kontrolü ve ozon tabakasının korunması ile ilgili AB düzenlemeleri bulunmaktadır. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin geri döndürülemez bir seviyeye ulaşmasını engellemek üzere, küresel ortalama sıcaklık artışının Sanayi Devrimi öncesine kıyasla 2ºC altında tutulması gerektiği, uluslararası kamuoyu ve bilim çevreleri tarafından kabul edilmektedir. İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik uluslararası alanda yürütülen çalışmalara baştan beri liderlik eden Avrupa Birliği, 2ºC’lik küresel eşiği temel alarak kendi sera gazı emisyonlarına ilişkin iddialı hedefler benimsemiştir. Bu kapsamda AB, 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesine kıyasla %20 oranında azaltmayı amaçlamaktadır. AB’nin 2030 yılına yönelik emisyon hedefi ise yine 1990 referans yılına kıyasla %40 azaltım olarak belirlenmiştir.